Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını kıymetlendiren Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, iktidar tarafında kimsenin Erdoğan’ın siyasi liderliğini sorgulamadığını, muhalefet tarafında ise tereddütlü bir hal yaşandığını söyledi. Toplumun en kıymetli özelliğinin, meçhullükten statükoya gerçek kayması olduğunu lisana getiren Arıboğan, Türkiye’de çok sert bir milliyetçi refleks görüldüğünü ve tüm partilere dağılmış durumda olduğunu belirtti.

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı, Rektör Danışmanı, Siyaset Bilimleri ve Memleketler arası Münasebetler Kısmı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını kıymetlendirdi.

Sonuçlar beklenmedik değil

Sonuçların beklenmedik olmadığını belirterek kelamlarına başlayan Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Son periyotta önemli anket şirketleri de emsal sonuçlar yakalamaya başlamışlardı. Sinan Oğan’ın muhalefet cephesine geçmesi tahminen bir ruhsal motivasyon yaratabilirdi. Lakin Cumhur İttifakı tarafına geçmesiyle o motivasyon da eksildi. İktidar cephesine ruhsal bir ivme kazandırdı.” tabirlerini kullandı.

Toplumun en kıymetli özelliği, meçhullükten statükoya hakikat kayması

İki ittifak açısından değerlendirildiğinde bir tarafta çok güçlü ve çok sorgulanmadan kabul edilmiş bir siyasi başkan olduğunu vurgulayan Arıboğan, “İttifakın hiçbir mensubu Erdoğan’ın siyasi liderliğini sorgulamaya da açmadı. Erdoğan, deneyimli bir siyaset adamı. O mevzuda çok büyük bir netlik vardı. Öbür tarafta ise bana nazaran en önemli sorun, ‘Kazanacak aday mıydı, değil miydi? biçiminde gelişen tereddütlü bir hal vardı. Bu çeşit durumlarda toplum o tereddüttü çok süratli bir biçimde algılıyor. Toplumun en kıymetli özelliği, çağın ruhunun da belirsizlik olması nedeniyle, meçhullükten statükoya gerçek kayması oluyor.” biçiminde konuştu.

Vatana sahip çıkma duygusu kolektif hafızada var

Erdoğan’ın uzunca bir müddettir aslında müesses nizamı yani devleti temsil ettiğini belirten Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Orada bir siyasi parti başkanından daha fazlası var. Türkiye’de ekonomik sorunlar, zelzele felaketi yaşandı ve sahiden hani dünya üzerinde de, jeopolitik olarak da güneyde çok önemli sorunlar vardı. Suriye, Irak derken kuzeye sıçradı. Ukrayna üzerinden gelişen bir savaşçı model, bütün dünyada kutuplar ortası çatışmaların oluşması, gerginleşmesi… Bu türlü devirlerde güçlü bir önder gereksinimi olduğu ortaya çıkıyor. Politik psikoloji genelde bunlara bakıyor. Birincisi toplumun travmaları neler? Zira toplumsal travmalar muhakkak olaylarla birlikte tetikleniyor. Kolektif hafızada birikenler de ortaya çıkmaya başlıyor. Her şeyden evvel şunu unutmamak lazım. Bu ülkenin Anadolu coğrafyasının kurucu halkı büyük ölçüde Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan, Kırım’dan varını ağırı, vatanını kaybederek ana vatana sığındırılmış, yurdundan kovulmuş beşerler. Vatana sahip çıkma duygusu dediğiniz şey o kolektif hafızada var.” dedi.

Bir taraf özgürlük, demokrasi aşkına, öbürü devlet, vatan, millet aşkına gitti

Bütün bu kampanya süreçlerinde ortaya çıkan şey; Erdoğan hem devletin temsilcisi olarak hem de o ideolojinin bekçisi olarak devleti muhafaza refleksini tetiklemeye çalıştı.” diyen Arıboğan kelamlarına şöyle devam etti:

“‘Vatan elden gitmesin, devlet elden gitmesin. Asıl olan devlettir, hepinizi devleti müdafaaya çağırıyorum.’ dedi. Öbür tarafta da Kılıçdaroğlu’nun teziyse özgürlükleri, demokrasiyi, bireysel hakları korumaktı. Yani bir taraf özgürlük, demokrasi aşkına, öbürü devlet, vatan, millet aşkına gitti. İşin özü bu.”

Berlin duvarı yıkıldığında yalnızca on iki ülkenin hududunda duvar vardı, bugün doksan oldu

Ekonomik sorunların az olduğu, etrafta çok yüksek tehditlerin oluşmadığı ortamlarda genel olarak vaktin ruhunun insan hakları, demokrasi, özgürlük üzere kavramlar etrafında döndüğü vakitlerde insanların da ana mevzularının bunlar olduğunu lisana getiren Arıboğan, “Ama bugünün şartları bu değil. Vaktin ruhu da bu değil. Uzun vakittir söylüyorum, Berlin duvarı yıkıldığında dünya üzerindeki ülkelerin yalnızca on iki adedinin hududunda duvar vardı. Bugün doksan tane ülke sonlarını duvarlarla çeviriyor. 1989’dan günümüze kadar gelen süreçte, bu türlü ulusal hudutları yıkan, kişisel ve sivil hakların önünü açan o ruhunun tam bilakis bir yere yanlışsız gidiyoruz. Ve bu doğal olarak Türkiye’ye de sirayet ediyor. Onun için oy verme davranışının geri planındaki temel motivasyon da bu diye düşünüyorum.” biçiminde açıkladı. Arıboğan, Türkiye’de şu anda çok sert bir milliyetçi refleks görüldüğünü kaydederek, “Milliyetçi refleks bütün partilere dağılmış durumda. Temel problem bu türlü bir milliyetçi refleksin değişik formlara bürünmüş bir biçimde çıkıyor olması.” dedi.

Dünyanın her yerinde muhafazakar partiler göçmenlere karşı

Suriyeliler konusunun Türkiye için çok hassas bir problem olduğunu belirten Arıboğan, “Mülteciler konusunda yüzde 85’in üzerinde partiler üstü bir mutabakat var. Bu bir rahatsızlık kaynağı ve devam da eder. Her vakit oy verme sürecini etkileyecek bir bahis olarak devam eder. Lakin buradaki enteresan sorun şu; dünyanın her yerinde milliyetçi, muhafazakâr partiler göçmenlere karşıdır. Ancak bizim burada bütün onlara hamilik yapan kişi milliyetçi muhafazakâr kümenin önderi. Kendisi karşı çıksa halkı da tutamazsınız. Bu mevzuda tepkisi olan kitle, Erdoğan’a olan hürmetinden ya da sevgisinden bu mevzuyu gündeminden aşağıya düşürüyor daima olarak.” dedi.

Muhalif seçmeni de umutlandıracak, memnun edecek bir yaklaşım zamanıdır 

Sonuç olarak 25 milyon insanın da muhalefete oy verdiğini aktaran Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, kelamlarını şöyle tamamladı:

“Artık yüzdelerle, sayılarla konuşmak ve hesap yapmak vakti değil kucaklayıcı, kapsayıcı, herkesi rahatlatan; şu anda tansiyon içinde olan, ıstırap içinde olan muhalif seçmeni de aslında umutlandıracak, memnun edecek bir yaklaşım vaktidir.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı